Manifesto
'Her sanatçı kendini resmeder' görüşündeyim. Kendi üslubum ve stilimden yola çıkarak, o andaki duygularımı, düşüncelerimi ya da bir görüntüyü firça ile kağıda taşımayı seviyorum.
Her zaman elimdeki fırçanın beynimi ve kalbimin içindekileri kağıda dökmemde bir aracı olduğuna inandım. Doğa çalışmayı seviyorum. Uzaktaki sisli dağlar, bulutlar, köyler, kayıklar ve derinliğinde kaybolduğum suları çalışmak beni özgürleştirir. Doğallığını kaybetmemiş yüzler, kendi alemlerinde yaşıyagelen hayvan eserlerime konu olurlar.
Yahya Kemal'in de belirttiği gibi 'Bir resmimiz ve bir nesrimiz olsaydı, başka bir millet olurduk.' sözü beni etkiler. Bu sebeple yaşları kaç olursa olsun, ülkemizde insanların sanata yaklaşımları ve sanatı anlamaları için eğitimci tarafımıda kullanarak katkıda bulunmaya çalışıyorum, çalışacağım.
Çalışmalarımda doğadan ve fotoğraflardan faydalanırım. Fakat fırçam ve renklerimle farklı bir dünyayı resmederim. Doğanın bize sunmuş olduğu ışığı severim. Bu yüzden empresyonizm her zaman etkisi altında olduğum bir akım olmuştur. Siyah paletimde yoktur, ışık beyaz gölgelerimse mor mavidir.
Resim yaparken, düşsel bir yolculuk yaşarım. Sık, koyu keskin çizgilerle harekete geçerken uzun kıvrımlı çizgilerimle gerginliğimi atarım.
Suluboya büyüleyici bir tekniktir. Suluboyanın beni etkileyen yönü ilk başlarken o bana hakim olur tekniğini kullandırır. Ama resme başlayınca nasıl bir eser yaratacağıma karışamaz. Suyun ve boyanın yaptığı sürprizlerle tamda içimdeki eser ortaya çıkar.
İşte.. Benim için resim yapmanın 'büyüleyici' kısmı buradadır...